Turizmin Bütün Paydaşlarına Dair Haberler...

Ferzat Çelikkanat, otellere yapılan “Pahalı” eleştirilerine cevap verdi

0

Er Yatırım Genel Müdürü Ferzat Çelikkanat, son ayların eleştiri konusu olan otel fiyatlarına yapılan eleştirileri değerlendirdi.

İşte Ferzat Çelikkanat’ın yazısı:

“Ben de yazdım” diyerek Linkedin hesabından bir yazı ile eleştirilere cevap veren Ferzan Çelikkanat; “Son dönemde, özellikle turizm sektörü ile ilgili bilgisi olmadan fikri olan insanların; ‘Turizm faaliyetleri çok pahalı’, ‘Oteller fahiş fiyatlı’, ‘Pahalılıktan müşteri bulamıyor oteller’ gibi birçok makale, haber vb. beyanatlarda bulunduğu bir dönemde, kendimce acizane bir yazı kaleme almaya ihtiyaç duydum. Profesyonel bir yazar olmadığım için de hislerimi ifade ettiğimi söylemek daha doğru olacaktır.

Normalde bu tarz platformlarda veya benzer alanlarda doğrudan herhangi bir konu ile alakalı yazı yazma alışkanlığım yoktur. Hatta çok şiddetle karşı olsam bile, akışta karşıma çıkan aktarımlara olumlu ya da olumsuz görüş belirtmem; ya basına doğrudan kendi iş faaliyet alanlarımızla ilgili bilgi veririm ya da turizm sektörünün dönemsel gelişmeleri hakkında bilgim olanlarla sınırlı beyanlarda bulunurum. Ancak dayanamadım bu sefer. ‘Ben de yazdım’.

Bu yazıyı kaleme alırken birkaç konu başlığı aklıma geldi ancak hangisini yazarsam hissiyatımı daha iyi ifade eder konusunda karar veremedim. Aslında bu yazının başlığı çoktan seçmeli seçeneklerle şöyle de olabilirdi: a) Daha ne istiyorsunuz? b) Bunu planlamamış mıydık? c) Acı ile öğretilen gerçekler d) Pahalı ne demek?

Turizmin ve otel faaliyetlerinin pahalılığı ortak paydasında yazılan tüm makalelere veya yorumlara baktığımda, herkes gerçekten bu ülke koşullarının yetiştirdiği değerli bir ekonomist yaklaşımıyla (ki bunu da şaka olsun diye söylemiyorum) enflasyon, döviz kurlarındaki sabit seviye, mal-malzeme maliyetlerindeki yüksek artışlar gibi ortak paydada 3-4 ana kaleme bağlıyor. Ve tabii buradan yola çıkarak da sebep-sonuç ilişkisi üzerinden ‘pahalı-erişilemez’ veya ‘pahalı-değmez’ gibi ikili denklemli sonuçlar elde etmeye çalışıyorlar. İşte ben de tam bu noktada bir şeyi ifade etme ihtiyacı hissetmeye başladım. Yani son kullanıcı/tüketici ruh halinde yatırımcı/tüccar denkleminden ilişkileri tanımlama ihtiyacı doğdu.

Evet, kimsenin bilmediği bir şeyi itiraf edeyim; artık pahalıyız. Ancak zaten biz senelerdir ucuz bir ülke olduğumuzdan, bu ucuzluğun aslında herhangi bir katma değer yaratmaması üzerine başta doğal kaynaklarımız olmak üzere, sadece ucuz kitle turizminin ülkemizi yatakhaneye çevirdiğini söyleyerek şikâyet etmiyor muyduk? Malımızı ucuza satıyoruz diye birbirimizi eleştirmiyor muyduk? Peki, pahalılığı değerli yorumcu ekonomistlerin yaptığı tespitler üzerinden elde etmiş olmak, aslında acı/istenmeyen olsa da ‘pahalı’ olmak istediğimiz bir hedef değil miydi?

Burada bence pahalılık kavramından ne anladığımızı da kaçırıyor ve karıştırıyoruz. Pahalı = erişilemez, fayda-maliyet ilişkisi olmayan, ederinden fazla… vb. gibi anlamları ifade etmeye çalışarak yapılan yorumlar ve analizler aslında benim takıldığım problemim oluyor. Ve tüm fikir beyan edenlerin yazılarında ve düşüncelerinde hissiyat olarak yansıttıkları ‘etmez’, ‘değmez’ anlamı ön plana çıkıyor. Bu pahalılık kavramının tartışılması gereken aslında maliyet, enflasyon, kur gibi konularda turizm işletmecisi ve turizm yatırımcısının kârlılığına etki eden bir negatif durum oluştuğundan şikâyet edilmesi veya aksettirilmesi gerekiyor diye kendi perspektifimden yorumluyorum. Arkadaşım! Pahalı değiliz; ‘kurtarmıyor, kurtarmıyor’ diye yatırımcı olarak aslında bağırmak istiyoruz. Kurtarmayanın kurtarırı da sana pahalı/erişilmez geliyor.

Alım gücünün bireylerde bu kadar düştüğü bir ekonomik iklimde, turizmin bu maliyetlerle artık bir lüks tercih olma noktasına gidiyor olması, temelinde sosyal bir toplum olabilme özelliğimizi kaybetmemize sebep olacaktır. Kullanıcı, alım gücünden dolayı hizmete erişemiyor, ‘pahalı’ mı diyor. Yoksa ekonomik değeri doğru olan bir ürün, emsalleri yanında ‘etmeyen’ bir değer haline mi geldi? Bence ilk şık doğru. Ürünümüz ‘etmeyen’ bir ürün haline gelmedi (henüz). Erişilemeyen her türlü ürün ve hizmet aslında pahalıdır. Türkiye’nin sunduğu hizmet çeşitliliği, fiziki tesis kalitesi, erişilebilir lojistik, insan kaynağı/kalitesi, doğa, iklim ve daha sayabileceğim birçok başlıkla, fiyatta geldiği noktayı fazlasıyla rakiplerine kıyasla (doğru rakiplerine) hak ediyor.

Bugün fiyat-performans kıyaslamasında, yıllardır bir turizm çalışanı olarak hayal ettiğim nokta Monako, Cote d’Azur, Fransız Rivierası, İspanya kıyıları, lüks Yunan adaları, İtalya kıyıları, Amalfi, Positano, Kanarya Adaları, Toskana, İsviçre, Punto Celeste, Cancun, Bora Bora, Miami… Daha sayabileceğim lokal ve ulusal ölçekte birçok kıyaslanabilir bölgeden pahalı mıyız? Ya da Monako’ya ben gidemiyorum diye pahalı mı? Benim gelir düzeyime, sosyoekonomik olarak hitap etmiyor olmasın sakın!

Pahalı, eşdeğer bir ürünü kendisinden daha ucuz bir şeyle kıyaslayınca acıtıcı oluyor. Ederini bulan bir ürüne erişilemiyor diye pahalı denmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de genel olarak ‘hizmet sektörünün’ karlılık problemi var, eder problemi yok (fiyat fırsatçılığı ve külah dondurma haberleri örneklerini demeyin lütfen. Kötüden emsal olmaz ve geneli temsil etmez).

Turizm faaliyeti, Türkiye ekonomisi gibi beyaz yaka, mavi yaka ve işçi sınıfı çalışan kategorilerinde her zaman medeni ve modern toplumun gerekliliği gibi bir ihtiyaç olmuştur. Hatırlarsınız eski tatil bölgelerindeki devlet misafirhanelerini, lojmanları veya benzeri dönemsel sırayla kullanılan tatil kamplarını. PTT kampı, devlet demiryolları kampı, XYZ bankasının tatil misafirhaneleri, çok değerli lokasyonlardaki öğretmen evleri ve daha aklıma gelmeyen birçok belirli segmentteki iş gücünün tatil ve dinlenme ihtiyacını karşılayacağı alanların olduğu günleri. Her segmentin, her misafir profilinin alım gücüne uygun tatil, konaklama ve eğlenme imkân ve olanakları mümkündü. Şu anda asgari ücret, enflasyon ve alım gücü şeytan üçgeninden bu fotoğrafı okursanız, Bodrum da pahalı gelir, Sarımsaklı da Marmara Adası da. Şunu da duyar gibiyim; Eee gelen turist de pahalılıktan şikâyet ediyor. Arkadaşlar o da yanlış misafir. Onun da bugüne kadar aldığı hizmet ‘overqualified’, ederinden daha ucuz bir hizmet almış, şimdi ederi görünce ‘pahalı’ diyor. Eee maliyetlerden dolayı, kurdan dolayı veya başka acı reçetelerle artan fiyatlar; demek ki artık 500-600 odalı komünizm esintili apartman otellerimize gelen misafir profiline hitap etmeyecek. Demek ki artık akşamdan kalan tavukla sabah Çerkes salatası yapmayacağız, demek ki kırmızı et diye hindi vermeyeceğiz. Mevcut misafir profili ile alışılmış hizmet şeklimizi değiştirip kalitemizi artırmak için ‘pahalı olmadan ederini bulacağız’. Fiyatı yükselen ürünle doğru misafir profilini eşleyeceğiz. Her segment misafir için de alternatif turizm alanları ve modelleri geliştireceğiz. 12 aya turizmi yayalım deyip duruyoruz ya, her alım gücüne yönelik (başta kendi çalışan segmentlerimiz olmak üzere) ürün-hizmet sınıfları yaratmaya tekrardan başlayacağız. Ucuz yabancı misafir profiline yönelik bugüne kadar gelmiş olan alt yapımızı ve kelle başı hedef sayılarımızı, acı acı artan yüksek maliyetlerle yeni fiyatlara göre revize edip yeni oyun kuracağız.”

Bir önceki İstanbul turizmi demek Türkiye turizmi demektir! başlıklı yazımızda Bir, İle ve İstanbul hakkında bilgiler verilmektedir.

Skorumuz

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.